Mersin’de, Akdeniz Belediyesi ev sahipliğinde ve Mersin Valiliği ile Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü işbirliğinde, ‘25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’ çerçevesinde, “Türkiye Yüzyılında güçlü kadın güçlü toplum/kadının iş ve aile hayatına uyumunun güçlendirilmesi’ konulu panel düzenlendi.
Belediye konferans salonunda, Dr. Canan Dural Tasouji moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, MEÜ Öğretim Üyesi Dr. Aytül Güneşer Demirci, Avukat Aslı Apçin, Uzman Psikolog Tansu Karataş ile Uzman Asiye Yurdadoğ sunum yaptı. Etkinlik çerçevesinde Kadın Konuk Evinde misafir edilen kadınların el emeği göz nuru eserleri de düzenlenen sergi ile beğeniye sunuldu. Yoğun ilgi nedeniyle salonun dolduğu panelin açılış konuşmasını yapan Akdeniz Belediyesi Başkanvekili Aydın Egin, kadına yönelik şiddetin, günümüzün çözüm gerektiren en acil sorunlarından biri olduğunun altını çizdi, “Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de maalesef kadınlara yönelik şiddet yaşanmakta ve ne acıdır ki birçok kadın hayatını kaybetmektedir” dedi.
Kadına şiddetle mücadelede sıfır tolerans
Sözlerini, “Kadına şiddet insanlığa ihanettir. Sadece kadına değil çocuğa, hayvana, doğaya yönelik her türlü şiddet ve vandalizm asla kabul edilemez” şeklinde sürdüren Egin; “Tüm canlıların yaşam hakkı kutsal ve dokunulmazdır. Kadına yönelen her tür şiddete karşı millet olarak her daim karşı duruş sergilemek insani, vicdani ve ahlaki sorumluluğun da gereğidir. Kadına yönelik şiddeti önlemede kesinlikle ‘sıfır tolerans’ ile mücadele edilmelidir” diye konuştu.
Akdeniz Belediyesinin kadınlar yararına hayata kattığı projeleri de anlatan Egin, “Belediyemizde çalışan kadınlar, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde izinlidir. Kadın ve engellileri desteklemek için 3 kooperatifimiz Kadın Emeği Diyarında satış yapmaktadır. Mersin Uluslararası Liman İşletmeciliği A.Ş. işbirliğinde ilçemize ‘Kadın Konuk Evi’ kazandırdık. Bakanlığımıza tahsis ettiğimiz, korunaklı ve etrafında geniş bir alanın olduğu konuk evinde kadınlar, çocukları ile bir araya gelerek, hobi bahçesinde vakit geçirebilecekler.
Kadınlar öncülüğünde organik tarımda da atağa geçtik. Atıl haldeki arazilerimizde stevia, moringa, Şevketi Bostan ve karakılçık buğdayı ekimi ile kadınların üretime katılımlarını sağladık. Kültür ve sanat evlerimizde binlerce kursiyer kadına giyim, kuyumculuk, kuaförlük, kreş hizmeti, zekâ oyunları, dikiş nakış gibi farklı alanlarda mesleki ve beceri eğitimleri veriyoruz. Mersin dışına hiç çıkamamış kadınlar için ülkemizin farklı kentlerine kültürel ve turistik gezi ve yaz kampları düzenliyoruz” ifadelerini kullandı.
“Kadın, toplumsal anlamda ‘güçsüz’ olarak konumlandırılıyor”
Panelde; MEÜ İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Öğretim Üyesi Dr. Aytül Güneşer Demirci de ’kadın olmak’ başlıklı sunumunda, toplumsal yapı ve baştan kabullerin kadına şiddeti doğuran sebeplerin başında geldiğini söyledi. “Bugüne dair konuşacaklarımızın yoğunluğu ve niceliği, aslında oldukça üst düzlemde duran bir konu ve baştan kabullerimiz var” diyen Demirci, “Birinci kabulümüz ne? Eğer biz hala kadına şiddeti, hala kadının normal yaşamına ve iş hayatına uyumunu konuşuyorsak, bizim aslında temelde bir kabulümüz var. Kadını, toplumsal anlamda güçsüz olarak konumlandırıyoruz. Bunun karşılığında neyi diyoruz? O zaman erkek de bu toplumda güçlü bir özne. Biz bu kabulle yürüyoruz ve bu kabulü aslında meşrulaştırmaya çalışıyoruz. Bu genel bir sorun; iş ve yaşam dengesini şekillendirmek, buna uyumu sağlamak. O zaman yine bir kabulümüz var. Biz aslında ne işteyiz, ne yaşamdayız. Demek ki bizim bunu bir dengeye getirmek gibi bir yükümlülüğümüz de var. Bu aslında bizim yine toplumsal rolümüzü bir tık daha zorlaştırıyor. Kabulleri bilmek, bunların farkında olmak çok önemli” şeklinde konuştu.
“Bugün ne yaşıyorsak, toplumsal cinsiyetçi bakış açısından dolayı yaşıyoruz”
Türkiye’de kadınlara yönelik önemli politikalar ve güzel projeler olduğunu ifade eden Demirci şöyle konuştu; “Fakat asıl önemli olan bizim kadınlar olarak bu durumun farkında olmamız. Ki baştan sunu söyleyeyim, aslında bu işte kadın ya da erkek olmaktan öte bir birey olarak bu mevzuya baktığımızda aslında bu büyük başlığın altında dolduracağız. Eğer biz iş-yaşam dengesi ya da toplumda olmak istiyorsak, öncelikle toplumsal zihniyet dönüşümünü gerçekleştireceğiz. İkincisi de kadın ya da erkek olmaktan öte toplumda ‘birey’ olarak konumumuzu sorgulamamız gerekir. Çocuklarımızı böyle yetiştirmemiz lazım, bizlerin de üniversitedeki sorumluluğumuz bu, öğrencilerimize bu bilinci vermeliyiz. Çünkü bugün ne yaşıyorsak, aslında toplumsal cinsiyetçi bakış açımızdan dolayı yaşıyoruz.”